1. Krizin yükü sadece bizim sırtımıza yüklenmemelidir. Adil bir sorumluluk paylaşımı için!
Sermaye çevreleri, korona krizini fırsat bilip yükü bizlerin sırtına yüklemek istiyorlar. Yani durumuzun daha da kötüleşmesine zorluyorlar. Krizin asıl sorumlusu biz değil, kapitalistlerdir, bu yüzden onlar da paylarına düşeni ödemelidirler. Para sıkıntısı yok; muazzam devlet yardımı sayesinde, krizi nispeten zarar görmeden atlattılar. Biz işçiler geçimimizi nasıl sürdürebiliriz diye düşünürken, zenginler Corona krizde bile servetlerini artırdı. Öyleyse sokağa çıkalım – ‘Bizim sırtımıza yüklemeyin!
2. Corona politikası. Herkes için eşit kurallar! Hükümetin korona politikası yalnızca sermaye çıkarlarıyla şekilleniyor. Örneğin büyük tekellerin talepleri, önlemlerin kapsamının ve süresinin belirlenmesi için sürekli bir ölçüt olarak kullanılıyor. Ancak başkalarıyla bir araya gelinen yerlerde, elbette özellikle işyerinde enfekte oluruz. Şunu herkes bilmelidir: Sanayideki yetersiz önlemler, salgını sona erdirmek yerine yalnızca uzatıyor. Insanların sağlığı ve geçim kaynakları buralarda sürekli olarak tehlikeye atılıyor. Öyleyse dayanışma içinde krizle mücadele etmek için sokaklara çıkalım: Hayati olmayan üretim yerleri, çalışanların maaşlarının %100 ödenmesi şartıyla derhal kapatılmalıdır.
Geçtiğimiz yıl boyunca, fabrikaların ve ofislerin potansiyel bulaşma alanları olarak büyük Ölçüde göz ardı edildi.
3. Sosyal bölünme. Zengin ve fakir arasındaki uçurumu kapatın!
Covid’e karşı yetersiz önlemler sağlığımız için tehlikelidir, ama her şeyden önce sosyal ilişkileri zedeliyor. Alınan önlemler görünürde herkes için aynı gibi gözüküyor, ancak eşit olmayan sosyal koşullar dikkate alınmıyor. Sınıf, cinsiyet, köken… Pandemi zaten bir eşitleyici değildir, aksine zenginler ve yoksullar arasındaki muazzam eşitsizliği daha da gün ışığına çıkarmıştır. Bu nedenle, birkaçı aşırı zenginliğe sahipken ve varlıkları (Corona krizi sırasında bile) sürekli artarken, insanların büyük çoğunluğu her gün nasıl geçinebileceklerini düşünmek zorunda kalıyor. Varlıkların adil bir şekilde dağıtılması için çağrıda bulunmamızın nedeni budur!
4. Başarılı toplu sözleşmeler ve daha fazla ücret için!
Bu yıl çeşitli sektörlerde toplu sözleşmeler olacak. Mevcut durum, tüm toplu sözleşme görüşmelerinde sermayenin saldırılarına karşı bir cephe oluşturma fırsatı sunuyor. Sendikaların talepleriyle dayanışma göstermeliyiz. İşçiler için çok daha fazlasını talep etmeliyiz, çünkü zenginlikleri yaratan biz işçileriz. O nedenle yüzde birkaç daha fazla ücret istemekle ve “iyileştirmelerle tatmin olmamalıyız. Tüm fırını alabiliyorken neden sadece bir dilim pastayı istemeliyiz? Özgürleşmiş bir toplumda, korona krizi gibi toplumsal meselelerle ekonomik olarak nasıl başa çıkacağımıza, ekolojik ve sosyal yeniden yapılanmayı nasıl yöneteceğimize veya nasıl ve ne üreteceğimize kendimiz karar verebilir ve planlayabiliriz. Öte yandan kapitalizmde, adil ücret asla olmayacaktır. Başarılı ve mücadeleci toplu sözleşmeler için sokaklara!
5. İklim adaleti. Sürdürülebilir işler için!
İş ve emek mücadelesinde olduğu gibi, iklim krizi de hemen herkesi etkiliyor. Birkaç yıl içinde, muhtemelen on yıldan daha kısa bir süre içinde, ölümcül sonuçlarının artık önlenemeyeceği noktaya geleceğiz. Bununla birlikte, küresel ısınmanın ve çevre kirliliğinin etkilerinden koruma imkanları eşit olmayacaktır. Elbette iklim ve korona krizi gökten düşmedi. Her iki durumda da kapitalist üretim ve sömürü, insanları, doğayı ve çevreyi doğrudan etkilediği artık yadsınamaz bir gerçek. Şu anda sermaye çevrelerinin kârlılık hesaplarına göre değil, kalıcılık, öngörülebilirlik ve topluma yararlılık üretimde belirleyici olmalıdır. Ölü bir gezegende iş olmaz – Çevreyi kollektif, ihtiyaç odaklı ve kalıcı, yenilenebilir bir biçimde kullanmak için kapitalist sömürü sistemine, kâr odaklı yıkıcılığına karşı birlikte yürüyelim.
6. Uluslararası dayanışma – mücadele küreseldir
Hükümetler ve sermaye çevreleri bizi bölmek ve küresel olarak birbirimize düşürmek istiyor. Fabrikaların daha düşük çevresel ve sosyal standartlara sahip ülkelere taşınması, kapitalistler için muazzam karlar yaratıyor, işçiler ve çevreye ise aynı oranda zarar veriyor.Aynı zamanda, o ülkelerdeki ilerici işçi ve özgürlük hareketlerine karşı Alman silahları, sermayesi ve siyasi desteğiyle mücadele ediliyor. İşçi sınıfının bölünmesine bir son verin! Tüm ülkelerde iyi iş imkanları için – sömürü ve baskıya karşı! PKK yasağına son! Rojava ile dayanışma!
7. Barış politikası. Silahlanmaya ve savaşa karşı!
Federal Alman sermayesi çıkarlarını korumak ve artırmak için dünyanın her yerine silah ve asker gönderiyor ve 8 milyar Euro tutarında bir silah ihracatı rekoru kırıyor. Silahların Erdoğan gibi despotlara ya da kriz bölgelerine teslim edilmesi sermaye çevreleri açısından önemli değil. Ama sonuç aynı: Biz insanları savaş ve sömürü nedeniyle vatanlarından kaçmaya zorluyoruz. Bu insanlar Akdeniz’de her gün boğuluyor veya Avrupa Kalesi’nin dış sınırlarında ölüyor. Sınırın ötesine geçerlerse ve keyfi olarak sınır dışı edilmezlerse, Avrupa’daki kamplarda tacize uğrayacaklar veya ucuz iş gücü olarak sömürülecekler edilecekler. Sömürü, emperyalist savaşlar ve silah ihracatına karşı sokaklara çıkalım! Hükümetin, bankaların ve şirketlerin saldırgan, barışı tehlikeye atan siyaseti durdurulmalı! Savaş bir daha asla Alman topraklarından başlamamalı! Açık sınırlar için sokaklara! Tüm yurtdışı edilmeler derhal durdurlsun! AB-Türkiye Erdoğan rejimiyle “Göçmenlere karşı Milyarlar” anlaşmasına son verilsin!
8. Temel haklar. Gözetim ve temel haklar üzerindeki kısıtlamalara karşı!
Hükümetler salgını toplumda daha fazla kontrol, gözetleme ve düzenleme uygulamak için kullanıyorlar. Korona krizinin demokratik hakların kısıtlanması ve yeni fişlemeler için bahane olarak kullanılmasına izin vermemeliyiz. Aynı şekilde aşırı sağcı güçler ve komplo teorisyenlerinin meseleyi kendi çıkarları için kullanmalarına, ırkçı ve anti-semitik fikirlerini yaymak için kullanmalarına izin vermemeliyiz. Meydanı onlara bırakmamalıyız. Toplantı, gösteri ve grev hakkı gibi haklarımızın kısıtlanmasına karşı sokaklara!
9. Kapsayıcı sınıf mücadelesi – Mücadeleleri birleştirelim
Komşularımız ve meslektaşlarımızla, dünya çapında anti-faşist, feminist ve anti-kapitalist mücadelelerle dayanışma gösterelim. Ancak birlikte ve dayanışma içinde mücadele edersek ilerleriz. Birlikte daha güçlüyüz.
10. İşçinin Emekçinin Mücadele ve Dayanışma Bayramı: Sokaklar bizimdir!
1 Mayıs sınıfımız için son derece önemlidir. Ücretli çalışanlar olarak mücadelemizi sokaklara taşıyıp, günümüzü bir mücadele günü olarak kutlamalıyız. Bugünün anlamını haykıralım ve işçiler olarak tüm dünyada tekellere ve sömürü düzenine karşı ortak sesimiz yükseltelim.
Birlikte, rekabete ve sömürüye değil, dayanışmaya, bölgesel ekonomiye ve çevreye duyarlı üretime dayalı bir toplum inşa edebiliriz ve birlikte geleceğimizi herkesin katılabileceği sistemlerle şekillendirebiliriz. Bunun için sokağa çıkmaya ve mücadele etmeye değer! Bunun için örgütlenmeliyiz!
YAŞASIN 1 MAYIS! YAŞASIN İŞÇİ SINIFININ BİRLİK, MÜCADELE VE DAYANIŞMA GÜNÜ!